Zamanını boşa harcamayı bırak

zamanını boşa harcamayı bırak

Zaman kaybetmeden video olarak izleyebilirsin;

Sabah uyandığınızda yaptığınız ilk şey nedir? Birçoğumuz için cevap aynı: elimizi telefona uzatıp alarmı erteleriz veya gelen bildirimlere göz atarız. “Sadece 5 dakika,” deriz kendi kendimize, sosyal medyada biraz dolaşır sonra kalkarım. Ama o 5 dakika gizlice 15, hatta 30 dakikaya uzar. Yatağımızda geçen bu ilk yarım saat, aslında daha güne başlamadan kaybettiğimiz zamandır. Tanıdık geliyor mu?

Bu sadece başlangıç. Gün içinde benzer kaç an yaşıyoruz bir düşünün. Trafikte kırmızı ışıkta beklerken, televizyon karşısında amaçsızca kanal gezerken, ya da bilgisayar başında bir türlü başlayamadığımız işe bakıp oyalanırken… Zaman akıyor ve biz farkına varmadan onu boşa harcıyoruz. Akşam olup gün bittiğinde, “Bugün ne yaptım?” diye soruyoruz kendimize. Çoğu zaman net bir cevap bulamıyoruz, çünkü saatler göz açıp kapayıncaya kadar geçip gitmiş.

Günde fark etmeden boşa harcadığınız 10 dakikanın önemsiz olduğunu düşünebilirsiniz. Ama bu, yılda yaklaşık 60 saat eder. 60 saatte neler yapabileceğinizi hayal edin. Küçük görünen zaman dilimleri, bir araya geldiğinde kocaman bir boşluk oluşturuyor. Ve biz çoğunlukla bu boşluğu ancak geçtiğinde fark ediyoruz.

Elbette, zamanımızı boşa harcadığımız şeylerin başında artık çağımızın vazgeçilmezi olan bir alışkanlık var: sosyal medya. Telefonlarımız adeta vücudumuzun bir uzantısı haline geldi. Instagram, Twitter, TikTok, YouTube… Bir uygulamaya bakıp birkaç dakika geçireceğimizi sanıyoruz, sonra kendimizi diğerine geçmiş buluyoruz. Bitmek bilmeyen bir akışın içinde, videodan videoya, gönderiden gönderiye savruluyoruz. Saatler böyle geçip gidiyor.

Bu platformlar, aslında dikkatimizi mümkün olduğunca uzun süre esir almak için özel olarak tasarlanıyor. Sonsuz kaydırma özelliği, sürekli yeni içerik akışı, beğeni ve bildirimler… Tüm bunlar beynimizin ödül mekanizmasını çalıştırmak üzere kurgulanmış. Her yeni bildirim, her taze içerik, beynimizde küçük bir dopamin dalgası yaratıyor. Bu da bize geçici bir tatmin hissi veriyor ve tekrar tekrar o uygulamaya dönmemize neden oluyor. Farkında olmadan, sosyal medya bir alışkanlıktan öte bir bağımlılığa dönüşüyor.

Rakamlar da durumu doğruluyor. Dünya genelinde insanlar sosyal medya uygulamalarında günde ortalama 2,5 saat vakit geçiriyor. Türkiye’de bu süre 3 saate yaklaşıyor. Düşünün, her gün 3 saati sosyal ağlara veriyoruz. Bu, yılda yaklaşık 45 güne denk geliyor. Yani takvimden bir buçuk ayı sırf ekran başında tüketiyoruz demek. Hayatınızın bir buçuk ayını, üstelik her yıl, hiçbir geri dönüşü olmadan feda ettiğinizi hayal edin. Sadece sosyal medyada… Oldukça sarsıcı bir gerçek.

Sosyal medyanın çaldığı sadece zamanımız değil, aynı zamanda dikkatimizi ve üretkenliğimizi de alıyor. Sürekli parlayan ekranlara bakmak, bir şeyleri kaçırma korkusuyla (FOMO) her an tetikte olmak, zihnimizi yoruyor. Derin bir işe odaklanmak gittikçe zorlaşıyor; çünkü aklımızın bir köşesi hep telefonda, bir sonraki bildirimi bekliyor. Bu koşullarda, elimizde kalan sınırlı zamanı bile verimli kullanmak güçleşiyor.

İyi de, ne yapacağız? Zamanı geri getirmek mümkün değil, ama kalan zamanımızı daha iyi değerlendirmek elimizde. Bu noktada belki de kendimize sormamız gereken en önemli soru şu: zamanı nasıl geri kazanabiliriz? Elbette, geçmişi geri getiremeyiz ama geleceğimizi kurtarmak için onu daha verimli kullanmanın yolları var. Bilim insanları, düşünürler ve verimlilik uzmanları yıllardır bu konuda kafa yoruyor ve bazı etkili stratejiler öneriyor.

Örneğin, önceliklerinizi belirlemekle başlayabilirsiniz. Her sabah veya bir önceki akşam, o gün yapmak istediklerinizin bir listesini çıkarın. Önce en önemli ve zor işleri halletmeye çalışın. Buna bazen “kurbağayı yemek” derler: güne en zorlandığınız işle başlarsanız, gerisi daha kolay gelir.

Bir diğer etkili yöntem Pomodoro tekniğidir. 25 dakika boyunca tam odak çalışıp sonra 5 dakika mola verirsiniz. Bu kısa dilimler halinde çalışmak, zihninizin daha disiplinli kalmasını sağlar ve yorgunluğu azaltır. Aynı zamanda, bu odaklanma süresince telefon gibi dikkat dağıtıcılardan uzak durmak kritiktir. Çünkü araştırmalar gösteriyor ki, dikkatiniz dağıldığında işe geri dönmeniz yaklaşık 20 dakika sürüyor. Yani “bir dakika telefona bakayım” demek, fark etmeden 20 dakikanızı götürebilir.

Aynı anda birden fazla işe odaklanmaya çalışmak da verim düşmanı. “Multitasking” denilen çoklu görev çabası, beynimizi sürekli bir geçiş stresine sokuyor. Sonuç? Hiçbir işi tam verimle yapamıyoruz ve daha fazla zaman harcıyoruz. Bunun yerine, tek bir işe yoğunlaşıp bitirmek, sonra diğerine geçmek çok daha hızlı ve etkili. Tabii bu süreçte, bildirimleri kapatmak, telefonu göz önünden kaldırmak gibi önlemler de almak gerekiyor. Çalışırken sosyal medya uygulamalarından çıkın, hatta gerekirse telefonu başka bir odada bırakın. Dışarıdan gelen her uyarı, sizi hedeflerinizden uzaklaştıran bir hırsız aslında.

Zaman yönetimi için bir diğer yaklaşım da zaman blokları oluşturmaktır. Takviminize kendinizle randevular koyun: belirli saatleri belirli işlere adayın ve o süre boyunca başka bir işle uğraşmayın. Ayrıca “hayır” demeyi öğrenmek de çok önemli. Sizin planlarınızı bozan, vaktinizi çalan her talebe “evet” demek zorunda değilsiniz. Zamanınızın değerini bilin ve gerçekten önemli olmayan şeyler için harcamaktan çekinin.

Ara sıra, zamanınızı nasıl harcadığınızı analiz etmek de faydalı olacaktır. Bir iki gün boyunca tüm aktivitelerinizi not edin, hatta dakikası dakikasına kaydedin. Akşam bu tabloya baktığınızda şaşırabilirsiniz: belki de sandığınızdan çok daha fazla vakti boşa harcadığınızı fark edeceksiniz. Bu farkındalık, değişimin ilk adımıdır. Neyi değiştireceğimizi bilmeden değiştiremeyiz. Zaman kayıtları, sızıntının nerede olduğunu gösteren bir harita gibidir.

Elbette, teknikler ve yöntemler önemli. Fakat meselenin özünde, zamanın ne kadar kıymetli bir hazine olduğunu gerçekten idrak etmek yatıyor. Biraz da felsefi açıdan bakalım: zaman nedir, neden bu kadar değerlidir ve hayatımızda nasıl bir yer tutar?

Antik çağlardan beri düşünürler, zamanı insan hayatının en kritik unsurlarından biri olarak görmüş. Romalı filozof Seneca, neredeyse iki bin yıl önce “Yaşamın Kısalığı Üzerine” adlı eserinde şunu vurgular: hayat, özünde kısa değildir; onu biz kendi elimizle kısa hale getiririz. Vaktimizi boş işlerle, ertelenmiş planlarla tükettiğimiz için yıllar geçip gittiğinde yaşamın göz açıp kapayıncaya dek bittiğini sanırız. Oysa zamanı akıllıca kullanabilsek, bir ömür fazlasıyla yeterlidir.

Üstelik yıllar geçtikçe, zamanın sübjektif olarak nasıl hızlandığını fark ettiniz mi? Çocukken bir yaz tatili sonsuz gibi gelirdi; yetişkinlikte ise yıllar birbirini kovalıyor. Bunun bir nedeni, her yeni yılın yaşamınızın bütününe kıyasla daha küçük bir dilim haline gelmesi. On yaşındaki bir çocuk için bir yıl, ömrünün onda biridir. Elli yaşındaki bir yetişkin için ise aynı yıl, ömrünün sadece ellide biridir. Yaş aldıkça her yıl bize daha kısa gelmeye başlar. Ne kadar çok yaşarsak, zaman sanki o kadar hızla akıp gidiyormuş gibi hissederiz. Bu da ileriye ertelediğimiz planların, daha göz açıp kapayıncaya dek geçmişte kaldığı anlamına gelir. İşte bu nedenle, zamanı “sonra yaparım” diyerek ertelemek, aslında hayatı ertelemektir.

Felsefi bir perspektiften bakınca zamanın değerini en iyi kavratan şey, onun sınırlı oluşudur. Bir gün öleceğimizi bilmek, aslında her anın kıymetini artırır. Stoacıların “memento mori” yani “ölümü hatırla” sözü, bize vaktimizin sonsuz olmadığını hatırlatarak bugün yapabileceklerimize odaklanmamızı söyler. İnsan genelde gençken önünde yıllar varmış gibi davranır, zamanını hoyratça harcar. Ancak yaş ilerledikçe ya da bir sağlık tehdidiyle karşılaştığında anlar ki aslında zaman sandığından da azmış. O noktada geçmişe dönüp “keşke” dememek için, bugünden zamanın kıymetini bilmek gerekir.

Zamanın değerini anlatmak için sık kullanılan bir benzetme vardır: Bir banka her sabah hesabınıza 86.400 lira yatırsa ve her gece kullanılmayan kısmını silse, ne yapardınız? Muhtemelen her kuruşunu değerlendirmeye çalışırdınız; çünkü kullanılmayan miktar sizden geri alınıyor. Aslında her gün tam da böyle bir hesabımız var: adı zaman. Her gün bize 86.400 saniye veriliyor. Ve kullanılmayan her saniye, gün bitiminde sonsuza dek yok oluyor. Parayı israf etmemeye çalışıyoruz, peki ya o paradan bile değerli olan saniyelerimizi nasıl harcıyoruz?

Zaman gerçekten de hayatımızın ta kendisi. Onu nasıl harcadığımız, nasıl bir hayat yaşadığımızı belirliyor. Bir insanın zamanı, aslında onun varoluşudur diyebiliriz. Bu yüzden zamanın değerini anlamak, hayatın değerini anlamaktır. Bu farkındalığa sahip olduğumuzda, geçirdiğimiz her anın bir daha geri gelmeyeceğini içselleştirdiğimizde, o anları daha anlamlı kılmak için çaba göstermeye başlarız.

Artık şunu biliyoruz: zaman akıp gidiyor ve onu durdurmanın yolu yok. Ancak boşa harcamayı bırakıp dolu dolu yaşamaya başlamak bizim elimizde. Bu videoyu izlerken geçen süre bile geri gelmeyecek — ama eğer size bir farkındalık kazandırdıysa, bu harcanan zaman boşa gitmiş sayılmaz. Şimdi asıl önemli olana geliyoruz: buradan sonra ne yapacaksınız?

Kendinize bir söz vererek başlayın. Zamanınızı bilinçli kullanacağınıza dair bir söz. Küçük adımlarla da olsa, hayatınızın direksiyonuna geçin ve en değerli kaynağınızı heba etmeyin. Sosyal medyada kaybolan saatleri geri alın, onları hayallerinize ayırın. Ertelediğiniz planları birer birer hayata geçirin. Sevdiklerinize zaman ayırın, kendinize zaman ayırın, öğrenmeye ve üretmeye zaman ayırın.

Unutmayın, boşa harcanan zaman, yitirilen bir hayat parçasıdır. Hiç kimse son nefesinde “Keşke daha fazla vaktimi telefonda geçirseydim” demez. Ama pek çoğumuz “Keşke vaktimi gerçekten önemli şeylere harcasaydım” diye hayıflanır. Siz o pişmanlığı yaşamayın. Hayatınızın her anı değerli; çünkü zamanınız sınırlı ve bir kez gitti mi geri gelmiyor. İşte bu yüzden, şu andan itibaren zamanınızı bir hazine gibi koruyun. Her saniyeyi, sizi amaçlarınıza, sevdiklerinize ve sizi siz yapan değerlere yaklaştıran bir adım olarak görün.

Son olarak, derin bir nefes alın ve etrafınıza bakın. İçinde bulunduğunuz bu an, bir daha asla yaşanmayacak. Onu en iyi şekilde değerlendirin. Çünkü zaman sizsiniz ve onu nasıl kullanırsanız, hayatınız da o yönde şekillenecek. Zamanınızı iyi kullanın. Unutmayın, hak ettiğiniz hayat ancak o zaman gerçeğe dönüşür.

Yeni içerikleri kaçırmamak için abone olmayı unutma;


Tarih:

| Kategori:

,

Yazar:

Etiketler:

Yorumlar;

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir